Orhan Kemal – Eskici Ve Oğullari
KİTABIN ADI ESKİCİ VE OĞULLARI
YAZARI ORHAN KEMAL
YAYIN EVİ REMZİ KİTABEVİ
BASIM YILI 1985
KİTABIN KONUSU:
Eskici ve Oğulları’nda topal eskici ile iki oğlunun özlemlerini,düşlerini,bu özlemlerle düşleri gerçekleştirmek için verdikleri savaşı ve sonunda ellerinde avuçlarında kalanı da yitirirek çöküşlerini anlatır.
KİTABIN ÖZETİ:
Topal eskici,Trablus’ta savaşırken sol bacağını kahpe bir İtalyan kurşununa verir.Gençliğinde kundura tamirciliği ve demircilik öğrenmiştir.Kurtuluş savaşı’ndan sonra bir süre eskicilik yapar.İşleri gayet güzeldir.Bir zaman sonra kunduracılık üzerine işler tasarlar.Bunun üzerine Çukurova’nın zengin köylerinden birine göçer.Eskicilikten bıkmıştır.Demir araçların onarımıyla uğraşacaktır.İşler iyi gider,İkinci Dünya Savaşı bitip de renk renk, biçim biçim traktörler akmaya başlayınca Topal’ın işleri bozulur:Memleket ziraatinin işi bundan böyle Amerikan makineleriyle görülecekti.Orta Çağdan kalma köhne demirci dükkanlarına ne ihtiyaçları vardı.Köyle ilişiğini keser kentin yolunu tutar.Kent değişmektedir:Yeni apartmanlar, oteller, asfalt yollar…Ve Topal yeniden eskiciliğe başlar.Büyük oğlunun çalıştığı fabrika işi paydos edince ve büyük oğlu üç çocuğuyla ortada kalınca, geçinmek adamakıllı güçleşir.Baba ve iki oğul eskici dükkanında çalışmaktadır ama Dokuz boğazı beslemiyor bu dükkan, zorla değil ya!
Babasının küfürlerinden ve başının çaresine baksın sözlerinden bıkan büyük oğul tohumlu pamuk toplamaya karar verdi.Küçük oğul da katılır bu karara Ve hemen düşlere başlar:Kışın ağasıyla kendi hesaplarına açsalar eskici dükkanını… Hiç olmazsa vara yoğa bağırıp çağırması, pis pis küfürleriyle babası yoktur başlarında.İki kardeş, güle oynaya, çalışır akşamları da…Dükkanda kapanıp kalmak zorunda değildirler.Haftada bir iki gün kafaları çekseler, geri kalan günlerde sinemaya, tiyatroya gider; vakit geçirirler.
Madem eskicilik fosladı, işi ısmarlamacılığa, toptancılığa dök.Dükkanım var makinem var, kalıplarım herbir şeyim tamam.Eksik olan sermaye mi? diyen Topal, oğullarıyla birlikte pamuk toplamaya giderse, hep birlikte çalışarak gereksindikleri sermayeyi sağlayabilaceklerine inanır.
Bir sabah boyaları dökük bir kamyon gelir; tekmil mahalle kapılara, pencereler dökülmüştür.Dokuz kişilik aile pamuk toplamak için yola düşer.Sarı sıcak, sivri sinekler… Hepsi sıtmaya yakalanır.Önce Topal başlar şikayete:Ne dedik de geldik buralara?Yazısı da yabanı da bataydı.Bizim harcımız mı bu? Kötü çalışma koşulları, yoksulluk, sıtma aileyi birbirine düşürür:Topal karısı ve kızıyla kente döner.
İki oğul güçleri yettiğince dayanırlar.İşin acemisi olduklarından fazla pamuk toplayamazlar.Topladıkları pamuk aldıkları avansın ancak yarısını karşılar.Şimdi ne yapacaklardı?Şehre birkaç kuruş parayla dönüp tekerlekli dükkan açmaktan geçmiş, borçlarını nasıl ödeyeceklerini, bu işin içinden nasıl çıkacaklarını düşünüyorlardı.
Bundan böyle küçük oğlu da bugün bulduğunu bugün yiyordu.Sonunda küçük oğul da büyük oğul ve ailesi de, hasta, bitik, nerdeyse ölüm döşeğinde, kente dönerler.Topal’ın babalık duyguları coşar, varını yoğunu çocukları için harcar.Eskici dükkanını olduğu gibi devredip borçlarını öderler.El elde, baş başta kalmıştı.Dokuz kişiye ekmek yediremeyen eskici dükkanı da elden gitmişti.
KİTABIN ANA FİKRİ:
Zengin insanların da birgün fakirlikle karşılaşabileceği düşüncesini vurgulayan bu kitap, içinde bulunduğumuz iyi durumun elbet birgün bozulabileceğini anlatmaktadır.
KATAPTAKİ OLAYLAR VE ŞAHISLARIN DEĞERLENDİRİLMESİ:
Topal: Çok paragöz, hava yapmayı seven bir kişiliğe sahiptir.
Topal’ın çocukları: Babalarını fazla sevmeyen, kendi kafalarındadırlar.
Topal’ın damadı: Namusuyla fabrikada çalışıp para kazanan, evine düşkün birisidir.
Olaylar, aile kavramını bozulmasını anlatır. Aile bağlarının tamamen koptuğunu gösterir .Genel itibariyle konu anlatılırken yazar karamsar bir dil kullanmıştır.
KİTAP HAKKINDA ŞAHSİ GÖRÜŞLER:
Kitap çok akıcı olmamakla birlikte biraz sıkıcı bir kitap. Fakat konu itibariyle günümüz aile yapısındaki bozuklukları anlattığından dolayı başarılı buldum.
KİTABIN YAZARI HAKKINDA KISA BİLGİ:
Asıl adı Mehmet Raşit Öğütçü olan Orhan Kemal, 15 Eylül 1914’te Adana’nın Ceyhan ilçesinde doğdu. Babası, 1920-1923 döneminde birinci B.M.M.’de milletvekilliği, 3 Mayıs 1920’de Vekiller Heyeti’nde Adliye Bakanlığı yapan ve 26 Eylül 1930’da Adana’da Ahali Cumhuriyet Fırkası’nı kuran Abdülkadir Kemali Bey’dir. Partisinin kapatılması üzerine 1931’de Suriye’ye kaçan babasının yanına ailece gidince, orta son sınıftaki öğrenimini yarım bıraktı. Daha sonra burada bir basımevine işçi olarak girdi. Bir yıl kadar Suriye ve Lübnan’da kaldı. 1932’de Türkiye’ye dönünce, Adana’da çırçır fabrikalarında işçilik, dokumacılık, katiplik, ambar memurluğu yaptı. 5 Mayıs 1937’de evlendi. Nisan 1938’de kızı Yıldız doğdu. Aynı günlerde Niğde’de askerlik görevine başladı. Burada, “yabancı rejimler lehine propaganda ve isyana muharrik†suçundan yargılanarak, 27 Ocak 1939’da beş yıla hüküm giydi Kayseri, Adana ve Bursa cezaevlerinde yattı.
1940 yılı kışında Bursa Cezaevi’nde Nazım Hikmet’le tanıştı. 26 Eylül 1943’te tahliye olunca Adana’ya döndü. Karataşâ€™ta toprak taşıma işinde bir ay amelelik yaptı. 14 Nisan 1944’te Devlet Demiryolları’nda “muvakkat hamalâ€olarak çalıştı. Aynı yılın haziranın da Güzel İzmir Nakliyat Ambarı’nda iş buldu. Bir sure sonra bu işten de çıkarıldı. 1945 yılı yazında Kilis’e giderek, kalan 35 günlük askerlik görevini tamamladı. Çorum’a sürgüne gönderildi. Babasının, dönemin başbakanı Recep Peker’e telgraf çekmesi üzerine, 26 Ekim 1946’da bırakıldı. Adana’ya dönünce sebze nakliyeciliği, Verem Savaş Derneği’nde katiplik yaptı. Bir süre sonra işsiz kaldı. 17 Nisan 1950’de ailece İstanbul’a yerleşti. İstanbul’da geçimini yazarlıkla sağladı. 7 Mart 1966’da bir ihbar üzerine iki arkadaşıyla birlikte tutuklandı. “Hücre çalışması ve komünizm propagandası’ yaptıkları gerekçesiyle tevkif edilerek Sultanahmet Cezaevi’ne gönderildi. 7 Nisan’da Türk Edebiyatçılar Birliği, Gen-Ar Tiyatrosu’nda 30. sanat yılı nedeniyle bir jubile düzenledi. Toplantıda Melih Cevdet Anday, Yaşar Kemal ve James Baldwin birer konuşma yaptı. Bilirkişice verilen; “suç teşkil eden bir cihet bulunmadığı hususundaki rapor üzerine 13 Nisan 1966’de serbest bırakıldı. 17 Temmuz 1968’de bu davadan beraat etti.Bulgar Yazarlar Birliği’nin çağrısı üzerine gittiği Sofya’da, tedavi edilmekte olduğu hastanede 2 Haziran 1970’te öldü.
çok teşkür ederim çok güzel şiiirler var burda tüm sevdiklerimi öpüyorum mucx byyyy