Matruşkanın Rüyası
‘İçinde olmadığım yaşamlar gerçek ve mutlu görünüyor.’
‘Kendimi sevebilmek için sevilmeye gereksinin duyuyordum. Sevilmezken kendimi sevmeyi beceremedim.
Sevilmeye değer olduğumu bilmeye, başkalarının onayına muhtacım.’
Kendini yok sayıyorsan, eni yok sayan insanlara aşık olursun. Kendini değersiz buluyorsan, seni değersiz bulan insanları seversin. Sana, senin gibi davranan insanları hayatına çekersin.
‘Uzun zaman önce kendisine yüz çevirmiş, sırtını dönmüş, hatta kendisini terk etmiş bir kadın’ Yaşamının kontrolünü başkalarının ellerine gönüllü olarak bırakmış, öylesine yaşıyor.
Matruşkanın Rüyası ihanetten değil, onun nasıl yaşandığından söz ediyor. Kırklı yaşlarının başındaki Aslı’nın genç bir kızken uğradığı ihanetin ve terk edilmişliğin ruhunda yarattığı travma romanda adım adım sunuluyor. Tüm ilişkilerini, seçimlerini, hayallerini ipotek altına alan ihanetle ve terk edilmişlikle baş edemeyince kendisinden vazgeçen bir kadının hikayesiyle dönemin panoramasına tanık oluyoruz.
Devrimci bir genç kızken düşlediği yolculuğa çıkan Aslı, Moskova’da gemiye biniyor ve Volga nehrinden Petersburg’a doğru hareket ediyor. İlk aşkıyla karşılaşması Aslı’nın içsel yolculuğunu da başlatıyor, Volga turu, ağır sindirilen sıra dışı yüzleşmeyi beraberinde getiriyor.
Başka yaşamların içine girmek, orada soluk almak isteyen binlerce kadından birinin rüyaları aracılığıyla ‘Gerçek yaşam hangisi’ sorusu akla geliyor.
Romanda Aslı’nın geçmişin acılarıyla başa çıkıp, kendisiyle yeniden buluşması resmedilirken, öteki yaşamlardan küçük öyküler, olağan insanlık halleri gözler önüne seriliyor. Öykülerle örülü Matruşkanın Rüyasına beyaz geceler ve Rusya’nın gizemli kentleri eşlik ediyor