Orhan TÜLEYLİOĞLU – Okumak Mı, O Da Ne?
KİTABIN ÖZETİ
Okumak mı, o da ne?…adlı kitap, yazar Orhan TÜLEYLİOĞLU’nun Türkiye’deki az kitap okuma sorununu yirmi değişik yazar ve yayıncıya sorması ve aldığı cevapları, kendi yorumunu katmadan derlemesinden oluşmuştur. Dolayısı ile kitabın bir yazarı ve bu yazarın bir görüşünden bahsedemeyeceğiz. Ancak değişik yazarların Türkiye’de kitapların az okunması konusundaki saptamalarını ve görüşlerini isim vermeden sentezlemek durumunda kalacağız.
Ünlü alman filozofu Nietzsche, “İnanmak bilmeme isteğidir” der. Gerçekten de insan herhangi bir şeye inanmakla, bir bakıma kendi türüne özgü olan varlığı sorgulama yetenek ve yetkisinden de vazgeçmiş olur. Böylece bilmenin gerektirdiği zihinsel enerjiyi oluşturma ve harcama sürecine girmekten de kurtulur. Bilme sürecini oluşturan en temel etkinlik, “okumak”tır. Öyleyse, bilgi toplumu özleminin gerçekleşmesi, önce okuyan toplum özleminin ve giderek bilen toplum özleminin gerçekleşmesine bağlıdır. Ne yazık ki bizim halkımızın kitap okuma düzeyi asla iç açıcı değildir. Orta Doğu ve Balkanların en büyük ceza evinin bizde bulunmasına övgüler düzülmesi yersizdir. Gerçekte bunun ana nedeni, kitaba uzak düşmektir. Yine bir Alman düşünürü Goethe şöyle diyor : “Kitaplar yalnızca okumak için değildir, onlarla yaşamak da gerekir”. Galiba toplum ikincisini daha çok benimsemiş. Bir toplum için facia okuma yazma bilmeyenlerin yüzde olarak çokluğu değil, okuma yazma bilenlerin okuldan çıktıktan sonra artık kitap okumamalarından meydana gelen gizli kara cahilliktir.
Milliyet Sanat Dergisi, 476 ncı sayısında (15 MART 2000) Filiz AYGÜNDÜZ’ün beş yüz lise öğrencisi arasında yaptığı bir ankete yer verir. Boş zamanlarınızı kitap okuyarak değerlendirin öğüdü ile büyüyen öğrencilerin neden okumuyorsunuz sorusuna verdikleri yanıt, geldiğimiz noktanın ürkütücü boyutunu gözler önüne serer. İşte bu anketten birkaç alıntı :
Ø Okumayı sevmiyorum.
Ø Zaman kaybı olduğunu düşünüyorum.
Ø Okurken uykum geliyor.
Ø Kitaplar, özellikle romanlar bana çok sıkıcı geldiğinden okumuyorum.
Ø Zaman bulamıyorum.
Ø İçimden gelmiyor.
Ø Göz gezdirmek yeterli, sonuna kadar okumak sıkıcı.
Ø Kitaplardan dünü öğrenmek yerine günü yaşamayı tercih ediyorum.
Ø Üşeniyorum.
Ø Gezmek ve eğlenmek okumaktan daha çekici geliyor.
Ø Çevrede kitap okuyan insanın sayısı az. Bu beni de okumamak yönünde etkiliyor.
Ø Okumak yerine spor yapmanın daha faydalı olduğunu düşünüyorum.
Ø Arkadaşlarım, okuyorum dediğimde hep dalga geçtiler benimle. Bu da kitaplardan soğumama neden oldu.
Ø Hayatın en sıkıcı olayı olduğunu düşünüyorum ve okumuyorum. Hayatım boyunca da okumayacağımdan eminim.
Ø Sorun kitaplarda . Akıcı kitap sayısı çok az.
Ø Nasıl kitap okunur, önce hangi kitaplardan başlanır gibi sorulara yanıt bulamadığım için okuyamıyorum.
Ø Mizah dergileri varken …
Ø Üniversiteye hazırlanıyorum. Değil kitap televizyon bile seyredemiyorum.
Ø Fazla okumam. Ama yazın sahilde okumayı severim.
Ø Kitap okumayı çok pasif bir eylem olarak görüyorum.
Ø Bir ara denedim zahmetli bir iş olduğunu anlayınca vazgeçtim.
Az okuyan bir toplumda yaşıyor olmaktan paylarına düşeni alan gençler, kitap okuyan insanlarla dalga geçen bir zihniyet tarafından sindirilmiş gibi. Gerçek şu ki, asıl sorun kitabı tanımaları ya da kitabı yanlış anlamalarıdır.
Şair ve yazarlarımız, bu kitapta yer alan yazılarıyla niçin okumuyorsunuz sorusuna yanıt arıyorlar, neredeyse “Okumak mı o da ne?” diyen gençlerimize sesleniyorlar.
Bu gün ne acıdır ki okumak eylemi ilk öğretimden yüksek öğretime uzanan süreci birtakım diplomalar alarak tamamlamakla eş değer tutulmaktadır. Oysa ders kitaplarının dışında bir dünyanın olduğunu, o dünyanın güzelliği ile, o dünyanın büyüsüyle yoğrulmayan bir insana bir şeyler anlatmanın mümkün olmadığını bilmek gerekir. İşte bu dünyadır insanı farklı kılan, ona yaşadığı güzellikleri duyumsatan, onu sımsıcak bir yürek taşımaya hazırlayan. Uygarlık kitaplılıktır. Söz yazıyla ete, kemiğe bürünüyor, gücünü kuşanıyor. Bir de damıtılarak kitaplaştırılırsa erdemine kavuşuyor, kılavuzu oluyor insanlığın. Kafanızı besleyecek, yüreğinizi inceltecek kitap. Her şeye karşın insan olmanın, uluslaşmanın yolu kitaplardan geçer. Kitaplı mutsuzluk, kitapsız mutsuzluktan çok çok üstündür. Kitap dostları için, dünyada en güzel koku kitap kokusudur. İnsan ilişkilerinde incelik ve doğa güzelliklerini içinize sindirmek hep onunla sağlanır. Sürekli olarak gönül gözümüzün boyutlanmasını da gene kitaplara borçluyuz.
Birkaç yıl öncesinde Kültür Bakanlığı gazetelere kütüphanelerde yapıtları bulunan yazarları tanıtmaya yönelik ilanlar vermişti. Amaç, halkı okumak konusunda uyarmak, okur sayısını yükseltmekti. İlanlarda “İnsan Okur” diyordu. İşte sorun buradaydı. İnsan okur- sa,okumayan da insan değildir gibi bir anlama da yol veriyordu bu yargı. O halde durumun gereği yapılmalıydı.
Herkesin okumaya zamanı vardı. Nasıl mı ? Bir kitap sayfasında 250-260 sözcük vardır. Spikerler dakikada 120-140 sözcük okur. Göz okumasıyla bu sayı 200′ e kadar çıkartılabilir. Süze süze 3 dakikada bir, 1 saatte rahat rahat 20 sayfa okunabilir.Günde 2 saat okusanız, 40 sayfada bir düşünce, izlenim devşirirsiniz. Bu hesapla bir yılda 15 bin sayfadan kazanım alır, kafanızı beslersiniz. Bir kitabın ortalama 150 sayfa olduğunu kabul edersek, yılda 100 kitapta düşünürlerle, yazarlarla, şairlerle kavgasız gürültüsüz söyleşir, kendinizi çoğaltırsınız. En azından, ham geldiğiniz dünyadan insan olarak göçersiniz.
Sonuç olarak toplumumuzda bir gereksinme, bir alışkanlık, yaşama biçiminin bir parçası olmadığı için; yeni kuşakları, bu bilinçle ve bu duyarlılıkla yetiştirmeyen, eğitmeyen eğitim sisteminin yanı sıra görselliğin egemen olduğu çağın yeni değerleriyle bir kimlik bunalımı yaşayan, bağnazlaştırılan insanlar çoğunlukta olduğu için kitap okunmamaktadır.
Kitapta ; okumamanın bireyin gelişimi ve toplumun yapısını ne şekillerde etkilediğine dair görüşlere yer verilerek, özellikle okumayan insanların körü körüne inanan insanlar olduğu vurgulanmaktadır. Ülkemizde yaşanan bir çok sıkıntının özellikle gençlerimizin okumadan, araştırmadan, sadece inanarak belli görüşlere sahip olmalarının bir sonucu olduğu yargısına götürüyor. Okuyucu bir çok defa mazeret olarak kullandığımız okumaya zaman bulamamanın gerçekte bir problem olmadığını örneklerle açıklayan, okumaya değer bir kitap.